Bana göre; küçük veya büyük işletme kavramına girsin veya girmesin, herhangi bir işletmenin genel iş yapma hacmindeki değişiklikler, ülke ekonomisinde oluşan ekonomik değişiklikler ile doğrudan bağlantılıdır.
Böyle durumlarda, bütün işletmelerin ilk yapması gereken, bu değişikliklerin nedenlerini açıklayan ülke ekonomik göstergelerini yakından takip etmeleri ve pozisyon almalarıdır, politika ve planlarını hemen değiştirebilme esnekliğine sahip olabilmeleridir.
Gelişmekte olan ülkelerde ekonomik göstergeler ,her zaman gerçeği gösterecek şekilde açıklanmayabilir. Bu grup ülkelerde yetişmiş ara eleman kıtlığı, teknoloji ve bilgi yetersizliği, döviz kıtlığına bağlı ithal girdi (Hammadde ve malzeme) yetersizliği gibi nedenlerle talep artışı karşısında üretimi artırmak güçtür. Bu durum talep enflasyonuna neden olur. Öte yandan bütçe gelirlerinin yetersizliği nedeniyle, bu grup ülkelerde çoğu kez açık finansman politikasının izlenmesi kaçınılmaz olmaktadır.
Bu tür ülkelerde örnek vermek gerekirse, tarımsal ürünlere verilen destekleme fiyatları politik nedenlerle yüksek tutulabilir. Böylece, hem yüksek destekleme fiyat politikası nedeniyle, destekleme alımı yapan kuruluşlar aracılığıyla ekonomiye para sürülmesinden başka bir şey değildir. Dolayısıyla, bu şekilde oluşan para arzındaki artış, hem gıda fiyatlarının yükselmesine, işçi ücretlerinin ve birtakım sanayi mallarının fiyatlarının artmasına neden olmaktadır. Bu bağlamda, bu tür baskılar sonucu, hem talep, hem de arz enflasyonun artması kaçınılmaz olmaktadır.
Bizim ülkemizde de, sürekli bütçe açığının olduğunu ve ülke politikalarının buna göre oluşturulduğu kamuoyunun bilgisi dahilindedir, kronik hale gelmiş olan arz ve talep enflasyonunun, gerçek değerinin kamuoyu ile doğru paylaşılmaması sonucunda, işletmelerimiz açısından, maliyet enflasyonunun getirdiği fiyat artışının yanında, ayrıca göstergeler de yer almayan, ayrı bir fark enflasyon maliyeti oluşur ki, asıl tehlike, bilinmeyen bu enflasyon farkının, hem işletmeleri ,hem de bütün ekonomiyi riske sokmasıdır.
Böyle durumlarda, risklerin azaltılması endişesine girilmeden, hangi risklerin alınacağı veya alınmayacağı konusunda esnek planlar, bütçeler hazırlanmalı, işletme politikaları hemen değiştirilmeli, kısa vadeli yatırımların bütçelenmesi olarak kabul edilen nakit bütçeleri oluşturulmalıdır. Önemli olanın işletmenin devamlılığını ve etkinliğini sağlayacak şekilde, gelecekte oluşması düşünülen nakit girdi riskinin, göstergelerde belirtilmeyen enflasyon farkı da dikkate alınarak planlanabilmesidir.
Gelişmekte olan ülke yönetimleri, bu tür enflasyonla mücadele ederken, halkın anti-enflasyonist politikaya inandırılması yönünde çaba göstermekte ve enflasyon farkı gizliliği bu politikalardan ortaya çıkmaktadır. İşletmelerde görev yapan veya dışarıdan destek veren, konusunda uzman, iyi finansman yöneticileri, bu farkları anlamalı ve finansal raporları bunlara göre hazırlamalı ve sunmalıdırlar.
En basit ifadeyle gelişmekte olan bir ülkede diyelim ki, açıklanan enflasyon rakamının yüzde 8 civarında olduğunu farz edelim, fakat, diğer kamusal hizmet fiyatları ile bazı vergi ve harç tutarlarındaki artışların yüzde 24,7 civarında artırılacağı açıklandıysa, işletme ve finans yöneticileri, tabi ki, mali tablolarını, yüzde 24,7 oranında düzeltmeli, pozisyonlarını, bu tutara göre oluşturulan planlara ve bütçelere göre almalıdırlar. Aksi takdirde, aradaki yüzde 16,7 enflasyon farkı işletmelerin devamlılıklarını tehlikeye sokabilir.
Faydalı olması dileğiyle
Cengiz HERGÜNLÜ
SMMM-Bağımsız DENETÇİ.
chergunlu@hergunlu.com
www.hergunlu.com