Korona virüsünün açtığı ekonomik zararları karşılama kalkanının, açıklanan finansal desteklerin KOBİ’lere bir fayda getirmeyeceği apaçık ortadadır.
Korona virüsü daha ortaya çıkmadan zaten önemli finansal sıkıntıların olduğunu ve tedbirler alınması gerektiği söylenegelen bir durumdu. Böyle bir virüs salgınına karşı önceden nasıl tedbirler alınabilirdi, bunu belirleyebilmek çok zor. Tüm Dünya hazırlıksız yakalandı diyebiliriz. Ama İşletmeler açısından, yine en çok zararı KOBİ’lerin ve küçük esnafın göreceği malum.
Burada önemli olanın, işletmelerin devamlılığı ve değerliliği olduğuna göre, kararlarımızı bu konular üzerinde yoğunlaştırmamız en doğrusu olacaktır. İşletme kârlılıklarını bu aşamada biraz ötelememiz gerekebilecek gibi. Fakat bu anlamda, yerine koyma maliyetlerini de iyi hesaplamak lazım. Çok hassas Finansal analizler yapılması gerekecek.
KOBİ’lerin geri ödemesiz, birinci derecede likit değer olan, ‘’nakit para’’ şeklinde ki devlet destek ve teşviklerine, yani sübvansiyonlara ihtiyaç olduğu kesin. Fakat bu kesinlikten daha önemlisi, ne kadar nakit paraya ihtiyacımız olduğunun tespitidir…
Finansal analizler yaparak bunu tespit edebilecek kaç tane KOBİ işletme var? O da ayrı bir konu.
Ben bu güne kadar, bilanço usulüne göre defter tutan KOBİ’lerin, en azından, şirkette gerçek anlamda görünen nakit tutarı ile, bilanço hesaplarında ki nakit kasa tutarının aynı miktarı gösteren bir yapıya şahit olamadım. Böyle bir sistem sonucunda, her türlü finansal raporun, maliye idaresinin isteği doğrultusunda düzenlendiği bilinen bir konudur. Zarar açıklaması gereken işletmelerin, kredi kullanılan bankalara karşı, kârlı göstermeye çalışan mali raporlar olduğu müddetçe; kamu idaresi, hibe şeklinde nakit destek verecek olsa bile, gerçek nakit ihtiyacının tespit edilemeyeceği açıktır. Şu anda, bütün işletmelerin ‘nakit akım’ raporları düzenlemesine ihtiyaçları vardır. Resmin bütününü görebilmek, yani işletmeyi etkileyen bütün hesap kalemlerini görebilmek için, gerçek ve düzeltilmiş, güncele eşitlenmiş bilançolardan hareket edilmesi en doğrusu olacaktır.
İşletmenin tasfiyeye girdiğini düşündüğümüzde, sahip olunan aktif varlıkların içinde önemli bir yer tutan dönen ve duran varlıkların, güncel değeri ile işletmenin bütün borçlarını karşılama gücünü tespit ettiğimizde, kalan artık değer, kabaca işletmenin gerçek piyasa değeridir. Bu değer; işletmenin devam edip edemeyeceğini veya konkordatoya gidilip gidilmeyeceğinin kararının verilmesine neden olacaktır.
Eğer, kalan değer, artı değer ise; işlemenizin devamlılığını, sürekliliğini veya işletmeye ne kadar süre kazandırabileceğini gösteren bu tutarın; yaşamakta olduğumuz Korona virüsü gibi salgın hastalıklar veya diğer mücbir sebepler sonucunda, arkasından oluşan ekonomik zararlar neticesinde, işletmenin ne kadar süre dayanabileceğinin göstergesi olacaktır.
İşletmelerin, oluşan bu gibi olağanüstü durumlarda, ne kadar süre faaliyetlerini sürdürebilecek bir güce sahip olduklarının tespit edildiği değerlerin içine, güncel ve yıllar itibariyle, ücret ve benzeri ödemeler gibi yükümlülüklerin de bu günden dâhil edilmesi çok önemlidir.
Bu bağlamda ilk finansal olumsuzluklarda, tasarruf amacıyla, hemen personel çıkarılması gibi bir eyleme gerek olmadığı gibi bir sonucun raporlanması mümkün olabilir. Yeter ki, dayanıklılık gücümüzü önceden ve sürekli olarak raporlayabilelim.
Aslında Korona virüsünün ekonomik etkileri; bence finansal durumların analizi, işletme politika ve stratejilerini değiştirmemiz açısından önemli bir fırsat olabilir. Genellikle boş zamanlarımızın olabildiği bu günlerde, öncelikle Kobi’ler için 2019 yılı mali raporlarımızı düzelterek işe başlayabiliriz.
2021 yılında yürürlüğe girmesi beklenen ‘kümi’ (küçük ve mikro işletmeler için finansal raporlama standartları) standardı önemli bir fırsat olabilir. Bu takdirde, bilançolarımızda görünen değerlerin, anlık ve güncel durumlarını görebilme ayrıcalığına sahip olunabilir.
Faydalı olması dileğiyle
Cengiz HERGÜNLÜ