Tıpkı deprem zamanlarında olduğu gibi; korona virüsünden dolayı, tüm dünya ile birlikte yaşadığımız ekonomik kriz ile ilgili konularda, televizyon kanallarında, birçoğu da profesör olan konuşmacı hocalarımıza rastlıyoruz. Fakat bütün bu açıklamalara ve tartışmalara rağmen, bu günlerde, gündemden düşmüş olsa bile, olacağına kesin gözüyle bakılan ne depreme bilimsel anlamda hazırız, ne de oluşan ekonomik krizlerde, bir ay içinde arka arkaya batan şirketlere engel olabiliyoruz. Bu kadar yetkin donanımlı hocalarımız olmasına rağmen sonuç değişmiyor. Çünkü olayları olduktan sonra irdeliyor, sonrasında unutuyoruz gibi geliyor bana.
Oysaki bu günlerde olan korona virüs salgınına gelene kadar, dünya da ilki 1929 yılında olmuş, muhtelif yıllar da yaşanan ekonomik krizler olduğu bilindiğine göre, neden krizlerde hemen batan firmalarımız var? Özellikle de KOBİ dediğimiz işletmeler neden daha fazla zarar görüyorlar.
Hepimizin bildiği gibi, diğer gelişmiş ülkeler, şirketlerine ve halkına, doğrudan gelir desteği sağlamakta, bizim ülkemizde ise; özellikle halkımızın, KOBİ’lerimizin ve esnafımızın vergisel ve sosyal güvenlik borçları ötelenip, üç ay veya altı ay ertelemeli (ödemesiz) düşük faizli krediler verilebilmektedir. Yani sonradan ödenmek üzere tekrar borçlandırma yoluyla krediler verilmektedir.
Devletimizden bu zor günlerde beklenen yaklaşımlar bunlar değil, doğrudan gelir desteği sağlanmasıdır, işletmelerin batmasını önlemektir. Fakat ne yazık ki bizim ülkemizde, bazı kriz dönemlerinde, bazı bankaların ve belli başlı şirketlerin kurtarılması dışında, genellikle küçük ve orta boy işletmeler genellikle kendi başlarına bırakılmışlardır.
Doğrudan gelir desteği sağlamak, gerektiğinde, merkez bankasının para basması yoluyla olabilmektedir. Böyle bir durumda ise, ülke enflasyonu artmaktadır. Para basarak, gerektiği gibi, ekonominin kurallarına göre, doğrudan gelir desteği yapılamamasının nedenleri arasında; bu krize, belki de daha önce hissetmediğimiz, bir başka finansal kriz yapısı içinde girmiş olmamızdan kaynaklanıyor olabilir.
Bilançolarımızı düzeltirken bu konuları daha iyi araştırmalıyız.
Çünkü her ülkenin katlanabileceği bir hedef, maliyet enflasyon oranı olması muhtemeldir.
Her tür finansal kriz, bir geri ödeme sıkıntısından kaynaklanır ya da o sıkıntıya yol açar. Ve sorunun çözümü likitide sağlanmasından geçer. Eğer devlet bu likiditeyi sağlayamıyor ise ki gördüğümüz kadarıyla sağlayamıyor, o zaman çözümü; ‘önceden hazır olmakta’ yani kısa, orta ve uzun dönemli finansal planlamalar yapmakta aramalıyız.
Bana göre her finansal krizin etkisi, krizin içeriğine göre farklı olsa da, ilk şiddeti ve yarattığı şaşkınlık bir ay, krizin oluşturduğu riske karşılık verilmesi ve tedbirler alınması için, işletme türüne göre üç veya altı ay gereklidir. Bu ve benzeri krizler devamlı olduğuna ve bundan sonra da olacağına göre; demek ki en az üç ay dayanabilecek ve zaman kazandırabilecek kadar bir likiditeye (özellikle hemen paraya çevrilebilecek değerlere) sahip olmamız gerekir. Likit değerler, nakde dönüşebilme derecelerine göre dönen varlıklarımız içinde olduğundan, bu varlıklarımızı iyi yönetebilmek değil, çok iyi yönetebilmemiz gerekir.
Her krizin etkisi farklı olabildiğine göre, bazı krizlerde; işletmelerin önceki yıllar da elde edilen kârlarından sahiplendiğimiz, gerek şahsi, gerek aile ve akrabalarımızın mal varlıklarına dâhil ettiğimiz, otomobiller, arazi ve arsalar ile diğer gayrimenkulleri ucuz pahalı satıp, nakit anlamında finans desteği sağlayabilir. Elde edilen nakit ile krizleri atlatabiliriz, zaman kazanabiliriz.
Fakat bu her zaman böyle olmayabilir, sabit değerler, istendiği an paraya çevrilebilir birinci derecede bir likit değildir. Şu an yaşadığımız korona virüs salgını neticesinde, elimizde nakit ve diğer hazır değerler dışında kalan varlıkların elden çıkarılması ve nakde çevrilmesi mümkün gibi gözükmüyor.
Zamanında pozisyon almakla, atıl duran sabit değerlerin, böyle kriz zamanlarında, işletmeye yük olması engellenebilir.
Tekrar edersek bundan sonrası için, finansal reel varlıklarımızı yönetmek değil, çok iyi yönetmek zorundayız. Gerekirse ilgili hocalardan veya uzmanlardan destek almak önemli olabilir.
Bugünlerde, elektronik ortamda, ilgili konularda birçok seminerler verilmekte olup, takip edilmesi ve dikkate alınması önemlidir. Krizin etkisi azaldıktan sonra ise, işletmelerin devamlılığı açısından, yetkin finans elemanları ile çalışmanın önemini bir kez daha vurgulamak isteriz. İşletmelerimizi güncel ve sadece yüksek kârlar elde etme amaçlı değil, planlı ve ileriye dönük olarak yönetilmesi gerekliliğinin ihtiyari değil, bir zorunluluk olduğunu, özellikle KOBİ’ler açısından algılandığını umuyorum.
Faydalı olması dileğiyle
Cengiz HERGÜNLÜ
SMMM-Bağımsız DENETÇİ