Bugünlerde yakın zamanlara kadar kabul gören büyük işletmeler yoluyla üretim anlayışı değişmeye başlamıştır.
Bilgisayar teknolojisi ne kadar büyükseniz o kadar avantajlısınız anlayışını değiştirmiş ve işletmelerde küçülme dönemi başlamıştır. İş dünyasında küçük işletmeler, hâkimiyetlerini yavaş yavaş göstermektedir.
Örneğin: Bütün parçalarını kendileri üretmekle övünen devasa otomobil fabrikaları hiçbir parçasını kendisi üretmeyen Toyota karşısında rekabet edemez hale gelmiştir. Üç bin küçük işletmenin ürettiği parçaları bir araya getiren ve bunlardan otomobil ortaya çıkaran Toyota, yeni üretim anlayışıyla bütün rekabet şartlarını alt üst etmiştir.
Günümüzde teknolojik gelişmeler hızlanırken, ürünlerin hayat süreleri kısalmaktadır. Böylece tercihlerin hızlı değişimine ayak uydurabilmek KOBİ’lerin, ekonomik sistemin vazgeçilmez temel ekonomik birimler olarak önemini her geçen gün artırmaktadır.
Küçük ve orta ölçekli işletmelerin, ülke ekonomileri için vazgeçilmez bir unsur olduğu, ekonomik canlanma, yapısal değişim ve teknolojik yeniliklere uyum konusunda önemli rolleri bilinmektedir. Her ne kadar küçük ve orta boy işletmeler denilse de, 250 den az işçi çalıştıran işletmelerden bahsetmekteyiz. Türkiye şartlarında önemli bir çalışan sayısı kabul edilmelidir.
Büyük işletmelerin genellikle, belirli bir ürünü geliştirmek için, küçük işletmelerden üç ila on kat daha fazla harcama yaptıkları tespit edilmiştir. Dünya Bankasının bir raporuna göre, küçük işletimlerde bir kişi istihdam etmek için büyük işletmelere göre 1/3 kadar az sermaye yatırımı gerekmektedir. Sermayenin kıt olduğu Türkiye açısından söz konusu durum, küçük işletmelerin önemini artıran bir başka faktördür.
KOBİ’lerin kullandığı üretim faktörlerinin çoğu ülke içinden karşılanmaktadır. Böylece hem ülke içi kaynaklar etkin olarak kullanılmakta ve en iyi şekilde değerlendirilmektedir, hem de ülkenin dışa bağımlılığı belirli oranda da olsa engellenmektedir.
Bütün bu olumlu gelişmelere karşılık, başarı faktörü olarak riske karşı güvenceli olması gereken KOBİ’lerin, gelişmelere hazırlıklı olma ve değişikliklere uyum sağlama konusunda çok başarılı olduklarını söylememiz ne kadar doğrudur? Bir bakalım…
Genelde Türkiye’de KOBİ’ler kâr oranları artırmayı, ortaklarının veya varsa hissedarlarının refahını yükseltmeyi ana amaç olarak seçmekteler ve stratejilerini bu konular üzerinde yoğunlaştırmaktadırlar. Ancak Büyük işletmelerin dikkate aldığı gibi, sayıları her geçen gün artan KOBİ’lerinde kurumsal sosyal sorumluluk gibi bir sorumlulukları vardır. İşletmelerin kurumsal sosyal sorumluluğu ile finansal performansı arasında bir bağ olduğu dikkate alınmalıdır.
İşletmelerin kuruluş amaçlarının kâr elde etmek olduğunun gerekliliği bilinmekte, ama ana amacının yüksek kârlar elde etmek olmaması gerektiği, çünkü minimum maliyetle maksimum kâr elde etme yöntemlerinin zaten işletmelerin genel amaç ve araştırmaları içinde olduğu normal bir süreçtir.
Kurumsal itibara yönelik çalışmalar olarak kabul edilen kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarının, uzun vadeli yatırımlar açısından ilişkilendirilmesi. Örneğin, kriz yaşanan bir dönemde yıllar süren kurumsal sosyal sorumluluk çalışmaları sonucunda itibarı yüksek olan bir kurumun mal ve hizmetlerinin pazarda daha çabuk kabul edilmesini, öncelikle tercih edilebilir olmasını sağlayabilir.
Çevre sorunlarını sosyal sorumluluk kapsamında iş süreçlerine almış, çevreci hammadde ile üretim yapma anlayışını uygulamalarıyla pekiştirmiş ve bunları sosyal paydaşlar vasıtasıyla toplumun tüm kesimlerine anlatabilmiş bir işletme, kriz dönemlerinde yine daha fazla tanınacak ve tercih edilebilecektir.
Kurumsal sosyal sorumluluğun, iş süreçleriyle bütünleşmiş hale getirilmesi, tedarik zinciri yönetimi gibi konuları kapsayan bir yönetim anlayışı olarak ele alınması, sürdürülebilirlik ve çevre sorunlarının oluşturacağı doğal risklere karşı bilimsel anlamda hemen uygulamaya alınması KOBİ’ler içinde önem arz etmektedir. Çünkü şirketlerin sadece fiziksel varlıklar, ortaklar ve hissedarlardan ibaret olmadığı, şirketin değerinin fikir varlıklarına, markalarına, patentlerine, sahip olduğu işgücünün becerilerine ve deneyimlerine dayandığının gerçeği göz önündedir.
Faydalı olması dileğiyle
Cengiz HERGÜNLÜ