Fatura sözleşmenin şartlarını tespit eden değil, kararlaştırılmış şartların bir kısmını gösteren ve bunları belirli şartlarda belgelendiren bir evraktır. Bu açıdan değerlendirildiğinde açık fatura hesabın açık kaldığını yani ödenmediğini, kapalı faturada hesabın kapatıldığını, bakiye borç kalmadığını aksi ispatlanabilir bir karine olarak ifade etmektedir.
Bu kuralın hukuki uyuşmazlıklarda bir anlamı var mıdır? Esasen açık-kapalı fatura uygulaması çok eskilere dayanmaktadır. Vehbi Koç’un başkanı olduğu Ankara Ticaret Odası Meclisi 1948 yılında açık/kapalı fatura konusunda piyasaları düzenleyen bir karar almıştır.
21.12.1948 tarih ve 6 Nolu Ankara Ticaret Odası’nın söz konusu teamül kararında “pulun faturanın üst kısmına yapıştırılarak imzalanması halinde açık fatura söz konusu olmaktadır” denilerek faturanın şekli ile ilgili de belirleme yapılmıştır.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı İç Ticaret Genel Müdürlüğü tarafından İstanbul Ticaret Odası’na hitaben yazılan 03 Nisan 2009 tarih ve 1879 sayılı yazıda “Bilindiği üzere Türk Ticaret Kanununda “açık fatura” ve “kapalı fatura” konuları hakkında herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kavramlar “ticari örf ve adet” hukukunun gelişimiyle doğmuştur. Buna göre peşin olan satışlarla veresiye satışları birbirinden ayırt etmek üzere başlatılan “açık fatura” ve kapalı fatura” uygulamaları zaman içinde bir örf ve adet kuralı haline gelmiştir.
Bu kapsamda, Bakanlığımıza yapılan başvurularda; açık faturadan fatura bedelinin ödenmediği, kapalı faturadan ise; fatura bedelinin ödendiği anlaşılması gerektiği hususlarında örf ve adet talepleri Bakanlığımızca uygun görülmüştür. Nitekim Yargıtay’ın birçok kararında açık fatura- kapalı fatura kavramı kabul edilmiş, açık faturanın bedelinin ödenmediğine, kapalı faturanın da bedelinin ödendiğine karine teşkil edeceği görüşü benimsenmiştir” denilmek suretiyle açık fatura- kapalı fatura kavramları netleşmiştir.