Geçenlerde, yine tüzel kişilik kazanmış bir üretim işletmesinde, işletme finans fonksiyonunu faaliyetlerini; finansallaşma ile aynı kategoride gören bir sahip yöneticinin, finansal kazançlar beklentisinin, finans sorumluları ve diğer elemanları baskı altına aldığı ve yoğun strese soktuğuna şahit oldum.
Oysa sorunun nedeni, son yıllarda yaşanan ekonomik krizin çözüm yollarının, genellikle yol gösterici konumunda olması gereken makro boyuttaki politikaların uygulanması sırasında ‘finansal’ işlemler dışında kalan çözüm yollarının tüketilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Özellikle üretimi destekleyen yatırımlar zamanında ve yeterli düzeyde yapılamadığından, sorunların çözülmesinde finansallaşma kararların zorunlu uygulanması yolunun seçilmesi. Veya ekonomisi olgun ülkelerin, gelişmekte olan ülkeleri borçlandırma prensipleri dâhilinde finansal alana yönlendirmesi dışında başka bir yol kalmamış olmasından doğmaktadır.
Seçim kaygısı nedeniyle uygulanan faiz indirimleri, tasarrufların yatırımlara dönüşmesini sağlayacak politikaların uygulanmasını engellemiş, bunun yerine tasarrufları tüketim harcamalarına yöneltilen bir mekanizmaya dönüşmüşmesine yol açmıştır. Ayrıca, yüksek seyreden enflasyon nedeniyle, tasarrufların üstünde yapılan zorunlu harcamalar, hane halklarının, finans sektörlerine borçlanmalarını aşkın hale getirilmiştir.
Borçlanılan mal ve hizmet bakiyelerinin içinde ithalatın rolünü de atlamamak gerekir.% 35’e çıkan dış ticaret açıklarını bu anlamda bir gösterge olarak görebiliriz.
Finans sektörleri ise; kendi çıkarları doğrultusunda, üstün finansallaşma seviyesine uygun ‘serbestleşme’ adı altında, diğer borçlanmaların yanında, halkın önemli bir kesimini de içine alan bu ve benzeri (finansal-bireysel) borçlanmaları paketleyip, satıma uygun ürünler haline getirip, komisyon kazançları elde etme gayesiyle, tekrar tekrar pazarlaya bilmektedirler.
2008 yılı yaşanan finansallaşma krizine benzer bu işlemler, bizim ülkemizde benzeri faaliyetler halinde devam etmekte ve kamuoyunda kabul görmektedir. Bankaların açıkladıkları yüzde dört yüze varan yüksek bilanço karlarının, herhalde- üretime yönlendirilen- mevduat faizlerinden kaynaklanmadığına olan doğru inancımızı, son yirmi yılda, bankaların % 45’inin yabancı firmaların yönetimi altına dâhil olması kanıtlar haldedir.
Makro boyutta, finansallaşmaya dayalı yüksek gelir elde etme gayretlerinin yarattığı ülke çapındaki yöneylem algısı ‘finans-dışı’’ işletmeleri de etkilemekte, firmalar, ‘işletme finans yönetimi’ fonksiyonunu -esas amaç ve mevzularının dışında-, önemli kârların elde edilebileceği rahat kazanç elde etme fonksiyonu olarak görmektedirler.
Bazı finans-dışı firmalarda, gerçek faaliyetlerinden elde edilen atıl değerlerin, finansal faaliyetler ile tekrar değerlendirilmesi yolunu seçebilmekte, asıl amaç ve faaliyetlerinden uzaklaşmaya başlamaktadırlar.
Eldeki fazla nakitlerden, finans firmaları uzmanlığına sahip olunmadan, finans fonksiyonunun çabaları ile finansal yüksek kârlılıklar yaratılmaya çalışılmakta. Anlık verilen kararlar sonucunda süreçler bozulmakta, işletme amaçlarından sapmalar ortaya çıkmakta, dikkatler finansallaşma üzerine yoğunlaşmakta,’’ paradan para kazanma’’ rahatlığı ile belirsizlik yaratan riskler alınabilmektedir. ’Risk ve getiri öngörüleri göz ardı edilebilmekte günlük, haftalık aylık gibi kısa dönemli finansal kazançlar elde etmeye çalışan bir durum, kontrolü ele alır hale gelmektedir.
Oysaki çağdaş finans anlayışlarına göre, işletme finans fonksiyonlarının görevleri finansallaşma yoluyla kazanç elde etmekten ziyade; finans politika ve stratejileri saptamak, bu politika ve stratejilere uygun proğramlar hazırlamak,proğramların uygulanmasını gerçekleştirmek ve uygulama sonuçlarını kontrol etmek gibi önemli görevleri bulunmaktadır.
İşletme finans fonksiyonunu esas faaliyet alanları ise;
-Firmanın büyüklüğü ve büyüme hızı ne olmalıdır?
-Firmanın kaynakları çeşitli iktisadi değerler –aktifler-arasında nasıl dağıtılmalıdır?
-Firmanın amacı açısından en iyi sonucu verebilecek kaynak bileşimleri nasıl sağlanmalıdır? Yönünde bir dağılım göstermektedir.
Finans dışı işletmelerin esas amacının finansallaşma yoluyla kazanç elde etmekten ziyade (bu konularda vardır elbet) firmanın esas faaliyet amaçlarına uygun finansmana ilişkin kararlar alınırken, belirli bir ana amacı göz önüne almak zorunluluğu vardır.
Genelde bu zorunluluk, işletmenin piyasa değerini en yüksek seviyede tutma amacı taşımaktadır. Bunun içinde alınacak yatırım kararları ile yatırımların finansmanında ihtiyaç duyulan likit değerlerin nasıl elde edilebileceğini gösteren finans kararlarının hangi bileşimlerden meydana geleceği belirlenmelidir.(Dr. Öztin Akgüç S:1-3)
Yapılması planlanan yatırımlara ait getirilerin bu günkü değerlerini belirlemek ise yine finans fonksiyonun asıl görevleri arasındadır.
İşletmelerin devamlılığı açısından kısa dönemli finansal kazançlara yönelmek yerine, işletmenin sürekliliğini sağlayacak döngüsel ekonomik kararlara daha fazla ihtiyaç vardır.
Unutmayalım: işletmelerin gerçek anlamda büyümesi için yatırım-finans kararlarının işbirliğine ihtiyaç vardır. Alınması ve değerlendirilmesi gereken en önemli risk, uzun veya kısa vadeli yatırım kararlarına ait olması beklenen bir risktir.