Sosyal ağlar :

PRATİK BİLGİLER

» Amortisman Sınırı
» Vergiden Müstesna Yemek Bedeli
» Emlak Vergisi Oranları
» Fatura Düzenleme Sınırı
» Değer Artış Kazançları İstisna Tutarları
» Kıdem Tazminatı Tavanı
» Usulsüzlük Cezalarına Ait Cetvel
» Yıllık Ücretli İzinler

MUHASEBE STANDARTLARI

Ülke içinde kullanılan muhasebe standartlarını uluslararası standartlarla bütünleştirebilmek için 1995 yılından bu yana 43 uluslararası muhasebe standardı Türkiye’ye ...

T.C. RESMİ GAZETE

   DUYURULAR

YATIRIMDAN KAÇAN ŞİRKETLER-Cengiz HERGÜNLÜ (Mali Makale)


 

"Ekonomik Büyüme ve Sosyal Politikalar" başlıklı oturumda konuşan Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Şevket Pamuk, “Türkiye’de iş gücünün önemli bir bölümü düşük verimlilikle çalışıyor.” Sanayinin ekonomi içerisindeki yeri azalmıyor da artmıyor da. İleri teknoloji ile aramız iyi değil. Standart teknolojileri ihraç etmede başarılıyız, ama yüksek teknolojilere bir türlü geçemiyoruz” tespitinde bulundu.

 

Bu açıklamalar ışığında ‘’Post-Modern’’ (Bilgi) çağını yaşadığımız 1990 sonrasında, hâlâ, yüksek teknoloji yaratmak konusunda önemli bir aşama kaydedemediğimiz bir durum ortaya çıkıyor. Yüksek teknoloji yaratabilmek için, yüksek bilgi seviyesine erişmiş olmamız gerekir.

 

Dünya’daki ekonomik bilginin ‘’öğrenim merkezi’’ imalat sektörü olmuştur.

 

Oysa bu noktaya gelebilmek için gelişmiş ülkelerde olduğu gibi önce makineler, nakliye gereçleri gibi sermaye mallarını üreterek, üretim sektöründe birçok teknolojik yenilik yaratmalı, yüksek üretim becerileri edinmeli, diğer sektörlere bu becerileri transfer edebilmeliyiz. Yani tüketim malları üreten imalat sektörüne, tarım sektörüne ve nihayetinde hizmet sektörüne yaymamız gerekli.

 

Çantasında sadece çekiç taşıyan biri duvarda hep çivi görür misali hareketle, İsviçre çakısı gibi her ihtiyaca uygun üretim çeşitliliği yaratmalıyız. Bu ise ancak yüksek teknoloji ile olabilecek bir durumdur.

 

Bilgi toplumu olabilmenin, ekonomi uygulamaları açısından önemi; hizmet sektörü gibi faaliyetlerin imalat sektörünün önüne geçtiği, bilginin üretildiği ve kullanıldığı bir alan yaratılmış olması gerekir. Fakat bu alana atlayabilmek için öncelikle, üretim merkezli yatırımların doymuş, üretim ile ilgili bilgi birikiminin stoklanmış hale gelmesi gerekir. Ancak: üretimden meydana gelen bilgi birikimlerini kullanarak, sürekli yeni bilgiler üreterek hizmet üretimine geçebiliriz.

 

Ürünlerin yerini hizmetlerin aldığı gelişmiş ülkelerin emek-yoğun işlerini, emeğin ucuz olduğu ülkelere transfer ederek, kendilerinin daha çok bilgi-yoğun hizmetleri yönelmesi durumu hâsıl olmaktadır. Güçlü ekonomileri olan bu ülkeler mekanik makine teknolojisi yerine bilgi-iletişim teknolojisine hızla yönelmektedirler.

 

Geç sanayileşen bir ülke olan Türkiye’nin sanayileşme çabalarıyla birlikte, bilgi toplumu olabilmesinin önünde zaman faktörünün darlığı yanında, hâlâ yüksek teknolojilere geçememiş olmamızın, bilgi ekonomisine nasıl geçeceğiz sorusunu sürekli canlı tutmaktadır.

 

Emeğin yerini bilginin aldığı üretim modellemelerini teorik olarak bilmenin yanında daha da gecikmeden uygulamak zorundayız. Albert Einstein’ın dediği gibi ‘’Teori ve uygulama, teoride aynıdır fakat uygulamada değildir.’’ Uygulama zordur ama zorunludur.

 

"Yüksek teknolojinin elde edilmesi ise yine yatırımlar ile gerçekleşir. Fakat özellikle ilgilisi olduğum KOBİ firmalarında, Türkiye’deki makroekonomik politikalar sonucunda, gelecekle ilgili güvensizlik ortamının artmış olmasından dolayı, ilgili işletmeler yüksek teknolojiye yatırım yapmak şöyle dursun, normal yatırım yapmaktan dahi kaçınıyorlar. İşletme yatırımları yerine, gelecekte kira gibi benzeri gelirler elde edebilecekleri bina gibi varlıklara daha fazla yatırım yapmaktadırlar. Faiz ve komisyon getirileri yanında, fon getirilerinin yüksek olduklarına inandıkları, biçimsel kâğıtlara yatırımlar yapmaya daha çok önem verilmektedir.

 

İşin ilginç tarafı, finansallaşma şekliyle kazanç elde etmeye o kadar çok alışıldı ki, işletmede yatırım ihtiyacı duyulduğu anda bile, şirket kaynaklarıyla kazanılmış olan şahsi mal varlıklarının elden çıkarma aşamasında dahi, önce finansal kazanç hesabı yapılmakta, sonrasında ise zorunluktan dolayı, düşük teknolojiye yatırım yapılmaktadır.

 

Arazisi çok fazla değerlenmiyor diyerek fabrikasını satıp, arazisi değerli olan daha küçük fabrikalara yatırım yapan işletme sahiplerini görüyoruz. Üretim ve verimliliğimi nasıl artırırım çabaları ve faaliyetleri, finansal kazançlarının gerisinde kalma anlayışı hakim olmaya devam ediyor, bence.

 

Benim yaşadığım bu nedenselliklerden dolayı, zannedersem, yüksek teknolojilere bir türlü geçemeyeceğiz gibi gözüküyor. Bilgimizi; spekülatif kazançlar elde etmek yerine, üretime dayalı, yüksek teknolojiyi kapsayan kazançlar için kullanabilir duruma gelmek zorundayız.