İşletmelerin krediye ihtiyaç duymalarının ana nedeni, teknolojinin sürekli gelişmesi sonucunda, ihtiyaç doğuran yeni yatırımlardır. Kaynak ihtiyacının artarak devam etmesi, teknolojinin gelişimiyle paralel ilerlemektedir. Yeni teknolojiler, yeni endüstrilerin doğmasına sebep olmuş, olmaya devam etmesi, yeni kaynaklara ihtiyaçları her geçen gün artırmaktadır. Finansmanın ayrı bir bilim dalı olarak kabul edilmesi buradan başlamaktadır. Kredi verenlerin firmalara dışarıdan bakmak olguları yerine, işletmelere içerden bakmanın da önemini artırmıştır.
1929, 1930 krizleri sonucunda, firma iflaslarının artması, kullandırılan kredilerin ne şekilde kullanıldığı, nerelere harcandığına bakmanın önemi artmış, firmalarda alınan iç kararların önemi üzerinde durulmaya başlanmıştır. Kredi verenlere, dışarıdan bakış açısıyla, firmayı daha iyi tanıtma ve pazarlama çabasının yerine, firmaların içeriden analiz, tahlil ve denetime tabi tutulması çabaları daha ağırlık kazanmaya başlamıştır. Krizlerde, geri dönmeyen kredilerin takip edilmesi amacıyla başlayan içten değerleme çalışmaları, normal zamanlarda da, aynı şekilde firmayı içeriden değerlendirme yapılması devamlı bir hal almıştır.
Enflasyonun bu kadar yüksek olmadığı yıllarda, (2010 yılından önce) kredi ihtiyaçlarının karşılanması sırasında, bazı işletmelerin verdikleri işletme mali-finans raporlarına yansıyan olumsuzluklar sonucunda, borç veren mali kurumlara ‘fabrikamızı bir görseniz’ biz sizi ikna ederiz muhabbetlerine fazlaca rastlamışlığım vardır. Kredi verenler, firma ile ilgili olumlu raporlar tanımlamış olsalar bile, fabrikaları gezme adetleri vardır. İşletme yöneticileri tarafından talep etmek, farkı bir anlayışı yansıtmaktadır.
Kısaca; yukarıda finansın gelişimini açıklamaya çalıştığımız gibi, işletme yöneticileri işletmeyi, dışarıdan tanıtma ve pazarlama çabası içine girmektedir. İçeriden yapılan, tahlil edilmek, denetlenmek üzere verilen mali-finans raporlarının sonuçlarına göre başarısızlıklar var demektir.
Her ne kadar fabrika ikna gezileri yapılıp, işletme pazarlanmaya çalışılsa dahi, mali tahlil raporlarının doğru ve gerçek olanlara göre, gerekçeli açıklaması yapılamadığı müddetçe kredi alınabilmesi kolay olamamakta veya ihtiyaç duyulan kaynaklar işletmeye sokulamamaktadır. Bazen, İşletme riskli göründüğünden, kredi faizi yüksek tutularak, kredinin maliyeti yükselmektedir.
Kredi veren bir bankaya fabrika ikna gezisi yaptırdığım bir işletmeden alıntı yapmaya çalıştığım gelişmeler sonucunda, firmanın, olumsuz değerleme görmesinin nedenlerinin başında, tepe yönetimin, bir sabah, finans müdürlüğüne - bir makine alacağımız için krediye ihtiyacımız olacak- verilen ani bir kredi talimatıyla işlemler başlatılmıştır.
Finans kararlarının doğru alınabilmesi için, finans fonksiyonu sorumlusunun fikirlerine başvurulmamıştır. Muhasebe fonksiyonuna, ‘Karın vergisel dengede tutulması gibi muhasebe sıkıntılarına rağmen rapor hazırlanmasına müsaade edilmiştir. İşletme, görünmesi gereken resmin bütünlüğüne güvenerek, olumlu sonuçlar alabileceğine gereğinden fazla inanılmıştır. Resmin buğulu göründüğü anlaşılamamıştır.
İşletmeye içeriden bakmanın, kredi ihtiyaçlarına-fon kaynağı elde etme- ulaşabilmek için planlama yapmanın amacı göz ardı edilmiştir. Planlamanın bir amacıda, ileride ihtiyaç duyulacak kredilerin bu günden tespit edilebilmesidir.
İşletmenin mevcut durumu aslında doğru tespit edilmiş olup (işletmenin mali gücü açısından) fakat bu güç, mali tahlil raporlarına doğru yansıtılamamıştır. Çünkü Türkiye’de mevcut finansal raporlar hala büyük ölçüde yasal formaliteleri yerine getirmek için hazırlanmaktadır.
Doğru raporlamanın kurtuluşu olarak gördüğüm ‘enflasyon muhasebesinin, yasal bazı sorumlulukları yerine getirme gibi, toplumsal algı yaratılmaması veya ‘yüksek vergi’ ödenmesi için, bir kaynak yaratma amacında hiç olmadığı gerçekliğinin, toplumda oluşturulması gerekir. Ayrıca, enflasyonun çok yüksek olduğu bu yıllarda, doğru analiz yapılabilmesi amacıyla, enflasyon muhasebesinin gerekli olduğu beklentisi yerleştirilmelidir. Aksi takdirde, toplum, işletmelerde ek bir faaliyet olmasa dahi, vergi ödenebileceği gibi bir beklenti içine girerse, enflasyon muhasebesinin, daha sorunlu bilançolar, mali finansal raporlar oluşturmaktan ileriye gidemez gibi geliyor bana.
Son olarak 2010 yılı ve öncesinden bu güne, işletme ekonomi-finansı alanında içten bakılan, alınan işletme kararlarının dengeli olduğu uygulamalar olgusuna ulaşma yolunda, önemli adımlar atıldığından şüphem yok. Fakat benim yolda gördüklerimde, hala, pek bir değişiklik yok maalesef.